28 Mart 2010 Pazar

Yine hüsran


Kaç senedir hatırlamıyorum fenerbahçe maçlarında mutlu olduğumu. Sabahtan beri bir heyecan vardı içimde, sabah ofise gittim çalıştım ama çalışırkende hep maçı düşünüyordum hatta bu içimdeki heyecan çalışmamı bile engelledi diyebilirim. Dayanamadım saat altıya doğru çıktım ofisten başara gittim. Dün akşam çok içmiştim ve içimden hiç içmek gelmiyordu ama işte yine şeytana yenik düştük ve açtık bir bira. Maçtan önce bora selçuk derbilerde kendini gösteren bir oyuncu diye boş boş konuşuyordu ama kim bilebilirdi ki o topun gol olacağını.

Doksan dakika maç izledik bana sanki 3 saat gibi geldi ama maç sonuç olarak 90 dakkaydı ve yine hüsranla sonuçlandı bizim için. Galatasaray mükemmel bir kadro kurmuş kariyerinde büyük başarılar olan bir hoca iyi bir takım ama işte hem uefa kupasından eleniyosun hemde ligde yarıştan kopuyosun. buna anlam vermek cidden güç.

Maça baktığımızda daha ilk dakikada galatsaray pozisyon yakaldı mustafa sarp ile bizde zannettik ki maç bir o kalede bir bu kalede geçicek bol pozisyon olucak bu maça yürek dayanmaz dicez. ama maç hiç de beklediğimiz gibi olmadı. Galatasaray bütün topları şişirdi fenerbahçe çok sakin ve pas yaparak oynadı. top hep fenerbahçenin ayağında idi galatasaray topu şişiriyo top fenerbahçeye geçiyor ve fener 6-7 dakkika ortasahada topla oynadı. Araya attığı toplarla pozisyon bulmaya çalıştı guiza her zamanki gibi doğru bu topları boç yere harcadı.
Galatasaray 2 tane net pozisyon buldu ancak birinde santos diğerinde keita galatasaray galibiyeti geçirecek golü kaçırdılar. Bu caner ne işe yarıyor bilmiyorum bu adamı gittiniz getirdiniz onun yüzünde uefa kupasından elendik doğru dürüst bir orta yapmadı attığı toplar stad dışına çıktı ne yararı var bu adamın takıma biri çıksın bana söylesin desin ki caner geldiğinden beri bunları yaptı. Lütfen hakan balta kes şunu takımdan gitsin artık lütfen.


Hakem hakkında konuşmak cidden istemiyorum herkes yanlı olduğumu düşünecek ancak mehmet topala top eline çarptı diye sarı kart gösteren adam guizanın düdükten sonra topa vurmasına hiç birşey yapmadı daha sonraki pozisyonda ceza sahası içerisinde topu eliyle alana guizaya yine hiçbirşey demiyerek fenerbahçeyi ipten aldı.
Ayrıca ilk yarıda santosun santosa yaptığı pozisyonue s geçen hakem maçın son dakikasında luganonun santosu çekmesini de görmedi. Yani ben gördüm ve bu peanltı değilse bilmem kaç tane kusurlu hareketten biri değilse nedir bilemiyorum.
Son olarak bu platformda cidden küfür etmek istemiyorum ama maçın sonunda kendine gelen topu poposuyla yumuşatan volakn için birşey söylemek istemiyorum. Söyleyecek çok şey var onun için ama işte dilim varmıyor malesef.

Galatasarayın şampiyonluk şansı bu maçtan sonra baya zora girdi fenerbahçenin şampiyon olmasını mucize olarak görüyorum ama galatasarayın bana göre şansı kalmadı.

Başkan için oynamayan futbolcuların benim için artık bir önemi yok siz bu maçı böyle bir ortamda kaybediyorsanız sizin hiçbir şeye inancınız yok demektir.

7 Mart 2010 Pazar

Duyguların Esiri Olmak


Dün Diyarbakır'da yaşananların sporla ilgili tek yanı olayların bir futbol müsabakasında çıkmış olması. Bunun dışında, yaşananların tamamı bir Türkiye gerçeği ve bizim ne kadar duygu esiri bir millet olduğumuzun kanıtı.

Evet, Bursa'da Diyarbakır'a ve Diyarbakırspor'a hakaret edildi ve tıpkı maçtaki pankartta yazıldığı gibi Bursalıların Diyarbakırlılara bir özür borcu da vardı ama dün yaşananlardan sonra Diyarbakırlıların sadece Bursalılara ve Türkiye'ye değil spora karşı kaç özür borçları oluştu?

Duygularımızla hareket ediyoruz vesselam. İntikam ve şiddet duygularımızın en üst seviyeye çıkması için en ufak bir kıvılcım yeterli oluyor. Birbirimizden çok çabuk etkileniyor, anlatılanlara hemen inanıyor ve sağ duyuyu elimizin tersiyle bir kenara itmekte hiç zorlanmıyoruz.

Dün olay çıkaran Diyarbakırlıların (taraftar diyemiyorum) Bursaspor'un kaldığı oteli basmak istemesindeki amacı bir türlü anlayamadım. Acaba polis engeli ile karşılaşmasalar ne olacaktı? Ne olacağını kestirmek zor ama sanırım bu kişilerin futbolcular ile medeni insanlar gibi konuşup onlarar sadece rahatsızlıklarını anlatmayacaklarından emin olabiliriz.

Böyle bir ortamda başlayan müsabaka, tribünlerden hakemler ve Diyarbakırlı oyuncular da dahil olmak üzere herkese ve çıldırılmışcasına atılan maddeler nedeniyle sadece 17 dakika sürebildi. Geride de misafirlerine yaptığı eziyet ile hatırlanacak bir ev sahibi ve tüm ülkeyi etkisi altına alan bir üzüntü hissi kaldı.

Bu olaylardan sonra Diyarbakır şehrinin büyük cezalar alacağına kesin gözüyle bakabiliriz. Ama bizim duygularımız mantığımızın o kadar önündedir ki suç işleyenlerin bu cezalardan sonra pişmanlık duyacağını hiç sanmıyorum, zaten sorunun özü de bu düşünce de yatıyor: "biz haklıyız."

Dün Diyarbakırlılar ilk maçtan sonra hissettiği sıkıntıyı yansıtma görevini astıkları güzel ve anlamlı pankartlara ile hakaretten uzak tezahüratlara bıraksalar, rakiplerine taş değil çiçek atarak onları ilk maçtaki olaylardan dolayı utandırsalar ve alınacak 3 puanın Bursalılar'a verilecek en güzel yanıt olacağını düşünüp buna konsantre olsalar acaba bugün çok daha kazançlı bir Diyarbakır'a çok daha mutlu bir Türkiye'ye uyanmaz mıydık?

1 Mart 2010 Pazartesi

Fenerbahçe Nereye Koşuyor?


Çözümü düşünmeden önce sorunu tespit edelim.

Fenerbahçe'nin ligin ilk 5 haftasında kalesinde gördüğü gol sayısı,2.

Sarı lacivertlilerin ikinci yarının ilk 5 haftasında yediği gol sayısı ise -kupadaki 3 gol hariç- 8.

4 maçta 8 gol yiyen bir takımın maçları kazanmak için ortalama 3 gol atması gerekiyor ki bunu maç başına attığı gol ortalaması 2.6 olan Real Madrid dahi yapamıyor.

Fenerbahçe'nin ligin ikinci yarısında bu denli çok gol yemesinde en kabahatli grup Volkan ve önündeki 4 oyuncu ama uzun süredir düşüşte olan Christian ile sağ ve sol kanatta oynayan Vederson, Özer, Santos gibi isimlerin de savunmaya katkı sağlamamaları bu başarısız takım savunmasının oldukça önemli bir nedeni. Hal böyle olunca Avrupa'da Lille gibi vasat bir takıma elenmek, Süper Lig'de de Ankaraspor maçı dışında hiç bir maçta 3 puan garantisi olmayan bir takım haline gelmek hiç de şaşırtıcı değil.

İyi takım nasıl olur?

Bir takımın gücü ve etkisi her maçta gol atan forvetlerden ya da her maç inanılmaz kurtarışlar yapan kalecilerden ziyade Xavi, Guti, Ronaldo gibi gol atan orta saha oyuncuları veya savunmadaki görevlerini eksiksiz yapmanın yanı sıra gerektiğinde kanatlardan öldürücü bindirme yapabilen A.Cole ya da S.Ramos gibi kanat beklerinden gelir. Zira bu oyuncuların her olumlu hareketi takım için ekstradır ve rakibi bitiren de çoğu zaman bu fazladan gösterilen performanslardır.

Bugün Fenerbahçe'de Alex, Emre ve Güiza dışındaki isimleri bir düşünelim. Elbette hepsine saygımız sonsuz ama bu oyuncuların maçı çevirecek bir hareket yapacak ya da umulmadık bir anda güzel bir vuruşla takımlarına gol kazandıracak isimler olmadığı gün gibi ortada. Bunun yanı sıra, bırakın ekstra özelliklerini bu oyuncular asli görevlerini dahi yerine getirmekte sorun yaşıyor ve sonuçta ortaya hem bireysel hem de takım halinde hatalar çıkıyor.

Fenerbahçe, tıpkı Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor gibi, bizim dünyaya açılan pencerelerimizden biri ve Avrupa kulvarında Türk Futbolu bu takımlar ile var. Ancak mevcut Fenerbahçe bırakın Avrupa'yı kendi ligimizde dahi maç kazanmayı neredeyse unuttu ve bu da en başta kadrodaki iyi futbolcuların azlığından kaynaklanıyor.

Peki sonuç?

Sonuçta takımlarımızın harcadıkları paranın karşılığını alması ya da başka bir deyişle paralarını doğru harcayıp iyi futbolcular alması gerekiyor. Bu da milyonları, Christian, Adndre Santos, Bilica, Bekir, M.Topuz ve benzeri isimler yerine daha elle tutulur isimler için harcamak demek aslında. Aksi takdirde ne kalıcı başarılar elde edilebilir de gelecekten umutlanılır; hâlihazırdaki kör dövüşü devam eder gider.